Harcamayı bilemediğimiz en büyük
şeylerden biri de (belki de çoktan kaybettiğimiz) manevi duygularımızdır. Sanki
hiç tükenmeyecekmiş gibi har vurup harman gibi savurduğumuz sevgi, saygı,
hoşgörü, iyi niyet, sadakat, paylaşma, emanete sahip çıkma, inanma, dostluk,
arkadaşlık, aileye bağlılık, arkadaşlığa, dostluğa sadakat gibi duygular. Daha
bunlara eklenebilecek onlarca duygunun kıymetini bilmeden, dilediğimiz gibi
savurganca kullanıp geriye dönüp baktığımızda elimizde avucumuzda hiçbir şeyin
kalmadığını görüp sadece hayıflanarak zamanımızın da büyük bir bölümünü
harcarız. Oysaki hayat(insan) yukarıda saydığımız ve bu günlerde dünya
insanlarının harcamaktan hiç de çekinmediği duygulardan ibarettir. İnsan bu
duygularla vardır. Hayat bunlarla anlamlı ve yaşanır hale gelir. Son yılarda
insanlar tarafından bu duygular tamamen yok sayılarak ya da var olanlar da
suiistimal edilerek hayat sanki sadece para ve varlıktan ibaretmiş gibi bir
mahiyete büründürülmektedir. İnsanlar saniyesinde sevip aynı saniyede de nefret
edebilmektedirler birbirlerinden. Birbirlerine menfaatlerinin ebatları kadar
bağlı ve sadık kalabiliyorlar. Oysaki bu şekilde yaşanılan çevrede insanı insan
yapan manevi değerleri kaybederek kendilerini yalnızlaştırıyorlar. Kimse
kimseye hiçbir şeyini emanet edemiyor. Kapılarına çelik kapılar, kalplerine de
çelikten buz gibi şüpheler takıyorlar.
Bir kez hoşgörü ile karşılanan bir
davranış taaki birbirlerine kılıç kalkan çekip, aradaki bağları kırıp dökene
kadar devam ettirilmektedir. Sonuç ise temeli uzun zaman önce bile atılmış olsa
bir arkadaşlığın ya da dostluğun bitişi oluyor. Yarın tekrar bir arkadaşa dosta
ihtiyaç duyduklarında ise yeni birilerini aramak zorunda kalıyorlar. Tabii daha
önce ona da aynı şey yapılmamışsa ya da yarın yapılmayacaksa.
Son yıllarda boşanma ve aile yıkımlarının
sebebi de yine suiistimal ve kolayca harcanıp yok edilen duygular. İnsanlar
birbirlerine maddi güçleri kadar bağlı. Para varsa mutluluk yoksa huzursuzluk
var diyecek kadar pervasızlaşmakta insanlar. Erkeğin inanırlığı ve güvenirliği
maddi gücü kadar görülmekte. Önceden iyi bir maddiyata sahip olsa bile zaman
onu yıpratmışsa iyi günde kötü günde dediği hayat arkadaşı tarafından
acımasızca suçlanıp eleştirilmekte hatta devamında sorunlarıyla baş başa bırakılmaktadır.
Bunun adı da hayatına sahip çıkma olarak savunulmaktadır kadın tarafından. Bu
günlerde televizyonlarda görüyoruz (çöpçatan programlarında). İkinci, üçüncü,
dördüncü hatta beşinci eşini arayan hanım ve beylerle dolu. Hiçbirinin maddi
gücümü yeterli değildi. Tabii ki hayır. Sorun; kaybedilen, kazanılmadan
kaybedilen, ya da hiç önemsenmeyen duygular. Yani kolay harcanmış ve
harcanmakta olan manevi değerler.
İnsanlar sevgi ve nefretlerini bile
hemencecik harcayabiliyorlar. Sevdiler mi sonuna kadar, hemen sevip yıllar
sonra söylemeleri gereken sevgi sözcüklerini hemen oracıkta peş peşe
sıralayıveriyorlar. Cümlelerini en güçlü pekiştireçlerle destekleyip
güçlendirerek. Daha karşılarındakinin kim, ne, nereli olduğuna bakmadan.
Kızgınlıklarında da nefretlerini aynı ölçüde acımasızca haykırıyorlar saniyelik
ya da köklü sevdiklerine. En son söylemeleri gereken ya da hiç söylememeleri
gereken şeyleri en başta bir çırpıda söyleyiveriyorlar. Yıkıp geçiyorlar
sevdiklerini, bozguna uğratıyorlar bütünüyle duygularını.
Aileye bağlılık denen o güçlü bağ,
annelerin kırk yaşına da gelsen sen benim o küçük oğlumsun (kızımsın) dediği
evlenip para ve eş sahibi olan o büyük bey ya da bayanlar tarafından herkes
yuvasını bilmeli bahanesinin arkasına saklandırılarak bir çırpıda yok
ediliveriyor. Fazla masrafa gerek yok ev alacağız, araba alacağız bayramlarda;
bide başları dara düşünce gideriz olan bağlılık daha sonra, çalışıyoruz bizim
zamanımız yok huzur evleri ne güne duruyor ile son buluyor.
NEJLA ASLAN